Ağustos 17, 2016

Bir duayeni daha kaybettik

Nakliye sektörünün duayen isimlerinden Ahmet Taner, son yolculuğuna uğurlandı. Önceki gün hayatını kaybeden Ahmet Taner, Bahaeddin Nakıpoğlu Camii’inde ikindi namazından sonra kılınan cenaze namazının ardından Asri Mezarlık’ta toprağa verildi. Taner’in cenaze törenine çok sayıda siyasi parti ve sivil toplum örgütü temsilcisi, iş adamları, nakliye sektörü çalışanları, yakınları ve vatandaşlar katıldılar.
 

Ahmet Taner'i saygı ve rahmetle anıyoruz…

 

Nakliyeciliğe 1959 yılında başlayan ve uzun yıllarını yollarda geçiren Ahmet Taner ile 2010’lu yılların başında bir söyleşi yapmıştık.
Sayın Taner, bize bu söyleşide kendisi ile birlikte sektörümüzün ve ülkemizin kat ettiği yolu şöyle  anlatmıştı…

 
Nereden nereye…
Nakliyeciliğe 1959 yılında burunlu Leyland ve Saurel kamyonla başladık. Neredeyse kamyonun 1,5-2 metre burunu vardı. O zamanlar bu kamyonların emsali Krupplar vardı. Hanomag Henschell vardı. Sene 1960’ta Henschel aldık, burunluydu. Daha sonra 23 bin liraya 1962 model burunlu 495 aldık. 76 Vabis burunlumuz oldu…
On yılımı Volvo ile geçirdim. Vallahi o devrin güç olarak iyi bir markasıydı, 200 beygirin üstündeydi 6 vitesti. Şimdi aradan ne kadar zaman geçti…
O zamanlar Almanya’dan Pakistan’a, İran’a, Afganistan’a yük taşıyordum.
1970’e kadar 10 yıl Alman Danzas şirketi ile çalıştım ve 1970 yılına kadar doğru dürüst uluslararası TIR sözleşmesi bile yoktu.
1971 yılında Otoyol – Iveco’lardan aldık. 1974 yılında 10 Volvo, 10 DAF ve 10 tane Scania aldık. Yollar çok bozuktu, asfaltın yüzünü göremezdik. Edirne’den çıktığımızda bir haftadan evvel Gürbulak'a varamıyordum. TIR güzergahı olarak, Refahiye üzerinden Erzincan, Sivas üzerinden Su şehrinden geçerdik. Gürbulak’a vardığımızda, Tahran’a gitmek dört günümüzü alırdı.
Şirketin merkezi İsviçre’nin Basel şehri idi. İsviçre’den buraya gelişim ve buradan Tahran üzerinden Karaçi şehrine varışım 30 günü rahat dolduruyordu. O zamanlar Afganistan’da Hayber’den geçerdik. Dönüşümüz ekseri İran’ın Tahran şehri üzerinden oluyordu. O zamanlar halı giderdi. İsviçre – Basel şehrinden Sandoz’un devamlı malını taşırdık. İngiltere’den Pakistan’a giden makina aksamlarını taşıdık. O zamanın parasıyla 10.000 liraya ben Kabil şehrine giderdim. Para kazanılıyordu, artıyordu. Böyle bir çalışma düzenimiz vardı.
 
Kamyonlar kapalı kasa araçlardı. Alüminyum sacdan yapılmış kasası 7 metreydi. Yük On tonu bulmazdı. Çünkü araçların kapasitesi o kadardı.
O zaman şoför camiası nereye gitse 3,5 ay içersinde lisan öğrenirdi. Pakistan’a gittiğimde Urdu dilini aç kalmayacak kadar öğrendim. İran’da Farsçayı öğrendik. Yine Almanya yolunda Almancayı biraz bildinmi mesele kalmıyordu… İran arabaları hayatta Almanya’ya giremezlerdi. Müsade edildi uygunluk belgelerini Ankara’da yaptırmaya başladılar.
 
Erzurum, Erzincan, Tatvan, Adana, Antep’ten Suudi Arabistan’a ve daha birçok yere et taşırdık. Ondan sonra Antalya ve Mersin’den meyve ve sebzeciliğe başladık. Kuveyt, Dubai ve Dakar 'a taşımacılık yaptık, yapılıyor. Frigofirik dorseler aldık. Thermo King, tabi yükün kendisi de sağlam giderse bir işe yarar. Bozulduğunda sigorta yok, masrafın çoğunu biz öderdik. Thermo King'ler bir arıza yapsa bile kasa içerisindeki soğuk hava tam 48 saat muhafaza ediliyordu. Yol boyunca nerede elektrik varsa, onun uzun kablosu vardı, kablo ile elektrik çekilirdi. Çok zahmetler çekerdik. Yedek parça yok, Thermo King’in, çekicilerin bir parçası bozulursa ondan üç tane getir derdim şoföre… Şoförün yanında para var, parçalarını bulmak meseleydi, parçaları böyle böyle yığardım ve ihtiyacı olan nakliyeciye de verirdim, satardım.
 
12 Eylül oldu. Bu parçalar ve ticaret yüzünden 12 Eylül’de sorgusuz sualsiz kaçakcılıktan içerde yattım. Öyle anılarımız varki, yazsan bitmez, defter dolar. Başımdan gelip geçenlerden bir roman olur…
 
Gelişen Antep gelişen nakliye derken TIR anlaşmaları ……
Antep’te bal, halı, tekstil, gıda maddesi, hububat öndeydi. Anteplilerin ağaçları içerisinde fıstık ağacı var ve 400 yıl yaşar. Fıstık dediğin zaman durmak lazım. Fıstık ağacı kolay kolay çürümez, yaşlanmaz, verimli bir ağaçtır. Kimsenin onu kesmeye yüzü olmaz. Salkımdır. Zeytin onun dörtte biri kadar bile değildir. Antep’te 1975 yılından 1980 yılına doğru gelişme yaşandı. 1990 -1995 senesinden ekonomik gelişim daha da hızlandı. Antep fabrikasyona geçti, sanki oluktan su akar gibi büyük fabrikalar yapıldı ve müthiş üretim yapıldı.
Türki Cumhuriyetlerin yeni olduğu olduğu bu dönemde, mal mukabilinde Antep’te imal edilmiş malı Asya cumhuriyetlerine götürdük. Buradan istedikleri malı, hububatı gönderiyordum, Onlarda para yoktu. Karşılık olarak bize deri ve pamuk veriyorlardı. 5 – 6 sene böyle çalıştım. Sonra onlar da paraya geçtiler, Türkiye’de hububat pahalandı, ambalajlar modern oldu, şimdilik artık böyle bir ticaret yok.
 
Her zaman yeni ve yenilik kazandırır
1995 yılına Çetin Nuhoğlu ile bir buluşmamız oldu Tırsan’da… 1996 yılında 25 adet DAF aldık. Araç sayımızı bugün 100’ün üstüne çıkardık.
Çalışma yönlerimiz Avrupa; Almanya, İtalya, Fransa, İspanya, Yunanistan ağırlıklıdır. Arnavutluk’a günlük seferimiz var Antep’ten. Türkiye’nin belirli yerlerinden haftada 7 veya 8 arabamız Tiran'a iniyor. Bu vesileyle çalışıp gidiyoruz. İstanbul’dan Gaziantep şehrine haftada 4-6-8-10 yüklü taşımamız var.
 
Yaşlı araba faizli paraya benzer. Ömrüm bitti, her zaman yenisini ve yeniliği severim. Ben uzun yola gidiyorum filom genç olacak. Nakliyecilik yapıyorsan da genç araçlarala çalışacaksın. Üç sene çalıştırıyorum sonra satıyorum arabayı, alan da bereket görüyor.Yolda serviste oyalanmayacaksın. Şoföre garantisinden yap ve servisten çık diyorsun.
Teknoloji işi kolaylaştırdı ama rekabeti arttırdı, herkes durmadan aman şu varken bunu da yaptıralım diyor.
Şoför için de çok kolaylıklar sağlandı Vahit Bey. Allah elimizden bugünü almasın, şoföre anında yetişebiliyoruz. Eskiden nasıldı? bir ay boyunca dışardan bir telefon açarsa sürücü biz o zamanlar işimizi yapıyorduk. Şimdi cep telefonları muhteşem oldu. Çok muazzam devreler yaşıyoruz. Dur bakalım daha neler çıkacak???
 
Sonrası nasıl olur?
Antep’te 800’den fazla fabrika var. 70’in üstünde nakliye şirketi kuruldu. Çikolata fabrikaları açıldı. Tekstil gelişti, gıda tesisleri kuruldu. Azımsanmayacak kadar nakliye sektörü ilerledi. Antep’te şu an için 3.500’ün üstünde araç sayısı var. Son yıllarda siyasete gelmesin sözüm de, Suriye bizim için olmazsa olmazdır… Nakliyemiz çok etkilendi. Halep ve Şam’a araba gönderemiyorum, çok etkiliyor. Irak’tan zaten kapıdan öte götüremiyoruz, ama Suriye üzerinden Suudi Arabistan ve Yemen’e kadar gidiyorduk. Şu anda Suriye’de can güvenliği yok, sonrası nasıl olur bilmiyorum.
 
Gençlere öğütler
Yeni dönemde yeni yetişenlere, gençlerimize mesleki saygınlık ve dikkat açılarından tavsiye edebileceğim şey; mutlaka sözünde durmak, zarar da etse sözünü yerine getirmektir. Nakliyecilik bunu ister, itimat ister. İşi takip etmek ister, şoförün üstünde Azrail gibi durmak ister.
Biz bu işe oğlumla başladığımız zaman, oğlum ne olursa olsun; zarar da etsen kar da etsen, ne söz verdiysen onu yerine getir, dedim. Allahıma hamdolsun şu ana kadar sözümüzde durduk, işimizi ileri götürerek devam ediyoruz. Teknolojinin gelişmesi, temel prensiplerin önemini azaltmamalı, sadakat, dürüstlük, işin takibini her zaman lazım. Kişilik, söz, her yerde geçerlidir. Birbirlerine yardımcı olur. Herşeyin başında dürüstlük gelir.
Tabiki teknoloji tek başına yeterli olmuyor. Herşeyden evveli dürüstlük ister. Teknoloji bunun yerine geçmez.
 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir