Mayıs 4, 2007

Volvo 80 yaşında

Volvo’nun ilk kamyonu 28 beygir gücünde ve 1,5 ton yük taşıyabiliyordu. Bugün Volvo’nun en büyük modeli 660 Bg’lik motoru ve 200 ton yük taşıma kapasitesiyle dünyanın en güçlü kamyonu.

Bu ikisi arasında istekli Volvo çalışanlarının nesiller süren, 80 yıllık adanmış çalışmaları yatıyor. Bu çalışmaların tümü, Volvo’nun iki kurucusunun şirketin ilk günlerinden beri aşıladıkları güçlü bir ait olma duygusuyla, kaliteye ve güvenliğe verilen önemle gerçekleştirilmiş çalışmalar.

Öykü başlıyor!
Ekonomist Assar Gabrielsson, Svenska Kullagerfabrike’in (SKF) satış müdürü olduğunda yalnızca 33 yaşındaydı. Ancak o yine de farklı bir şey istiyordu; kalbi araba üretimindeydi. Mutlu bir rastlantı eseri, 1924 yılında teknik uzmanlığıyla tanınan bir mühendis olan eski bir meslektaşıyla karşılaştı Gustaf Larson. Onun da hayali aynıydı.
Şirketin ilk binek otomobili 14 Nisan 1927 tarihinde fabrikadan çıktığında, Volvo’nun ilk kamyonunun (Seri 1) çizimleri çoktan tamamlanmıştı ve çok geçmeden 1928 Şubat’ında ilk Volvo kamyon piyasaya sürüldü.
Artık Latince’de “ben dönerim” anlamına gelen Volvo, tekerleğin yönetimini eline almıştır!

Volvo ruhu
Larson ve Gabrielsson İsveç demirinin diğer bütün bölgelerdeki demirlerden daha kaliteli olduğunu biliyorlardı. Öyleyse, “İsveç Otomobili” de ithal edilen otomobillerden daha iyi olacaktı. Gerçekten de böyle oldu ve şirketin satışları – özellikle de kamyon satışları – gayet iyi gitti. 1928’de ihracat başladı ve Çin ve Arjantin gibi ülkelerin yollarında Volvo’lara rastlanmaya başlandı. “Volvo” isminin hatırlanması kolaydı ve söylenişi tüm dünya dillerinde aynıydı. Daha fazla kişinin otomobil satın alabilir hale geldiği ve üretimin arttığı 1950’lere kadar kamyon, Volvo için en önemli ürün olmaya devam etti.

Şirketin iki kurucusu Volvo’yu çok özel bir şirket yapmak için tutarlı biçimde ve şevkle çalıştılar. Başkan’dan en alt düzeydeki çalışanına kadar şirket, çalışanlarının, kısa bir süre sonra “Volvo ruhu” olarak adlandırılacak özgün çalışma coşkularıyla ve şirkete adanmışlıklarıyla tanındı. Volvo’da bir işe girmek kıskanılacak bir başarı olarak görüldü ve tüm dünyada binlerce çalışan geçtiğimiz 80 yılda Volvo ruhunu daha da ileriye taşıdılar.

AB’ye girmenin önemi
İlk yılların kayıpları 1929 baharında eridi gitti ve 1935’e kadar şirketin ekonomik durumu o kadar iyi oldu ki, SKF, Volvo’yu Stockholm borsasına açarak, çoğunluğa sahip olduğu ortaklığına son verdi.

Yaklaşık 30 yıl sonra 1956’da, Volvo’nun kurucuları şirketin yönetimini Gunnar Engellau’ya devrettiler. O da 1960’ların başında, meslektaşı Lars Malmros’a AB’de varlık gösterme olasılığını araştırma görevini verdi. Ekonomik topluluğun kendini yüksek gümrük vergileri ve gümrük tarifesi engelleri ile gittikçe daha fazla korur hale gelmesiyle aynı zaman diliminde, bu piyasada Volvo kamyonlarına olan talep de önemli miktarda artmıştı. 1965 yılında Alsemberg’deki fabrikada kamyon üretimi artırılırken, başka bir fabrika da araba üretimine resmen başladı. 1975’de kamyon üretimi Ghent’deki otomobil üretim tesisinin yanındaki yeni bir fabrikaya taşındı. Volvo böylece Avrupa’da sağlam bir ticari dayanak edindi ve burada büyük bir genişlemeye gitti.

1970’de Başkan ve CEO olan Lars Malmros’un öncülüğüyle Volvo Kamyon Bölümü kuruldu ve Volvo’nun kamyon operasyonları, Volvo içinde bağımsız bir birim tarafından yürütülmeye başlandı.

Küreselleşme
Volvo’nun, küresel genişleme döneminde Yunanistan’dan Saracakis kardeşler ve Avustralya’dan Max Winkler gibi şirkete bağlı pek çok girişimcileri oldu. Volvo için yaptıkları önemli çalışmalar şirketin bu ülkelerdeki varlığını daha da güçlendirebileceğini gösterdi.

1970’lerin ortalarında, şirket gözünü batıya dikmeye başladı. Volvo önce Brezilya’da varlık gösterdi ve kısa bir süre sonra da bu piyasadaki en büyük markalardan birisi haline geldi. Bunu Kuzey Amerika izledi ve 1981’de Volvo Amerikan kamyon üreticisi White’ı satın aldı. Bu alım, aynı zamanda Volvo’nun Kuzey Amerika’da kendi kamyonlarını gerçek anlamda satmaya başlamasının sinyallerini vermiş oldu ve günümüzde Volvo Kamyon gerçek bir küresel şirket haline geldi. Bunu izleyen birkaç yılda, Volvo’nun FH/FM Serileri’ni üretmesiyle sonuçlanan, yeni bir modüler kavram ortaya çıktı. Ayrıca ABD’de Volvo teknolojisini kullanan ilk kamyonun üretimi kararı da alındı.

1996 yılı ABD’de Volvo VN’nin piyasaya sürüldüğü yıl oldu ve bunu izleyen yıllarda küresel bir tedarikçiler sistemini bünyesinde barındıran küresel sanayi sistemi kuruldu. Hem üretim, hem de satış sonrası operasyonları akıcılık kazandı, bu da diğer unsurların yanı sıra çok daha az türde parça kullanımına olanak verdi.

FH – bugünün kamyonlarının temeli
1993 yılı günümüz modellerinin temelini oluşturan kamyonların tanıtıldığı yıl oldu –Volvo FH12 ve FH16. Bunlar, aynı zamanda FH, FM, VN, VHD ve daha sonra gelen VT modelleri de dâhil olmak üzere, dünya çapındaki üretim serisinin de temelini oluşturan modüler bir platformu temel almışlardı. Bu serinin kalbi, taşıma ekonomisi ve çevresel performans açısından yeni bir standart yaratan, tümüyle yeni, oldukça modern 12 litrelik motordu. Güvenlik düzeyleri de önemli oranda yükseltilmişti.
1990’ların başından bu yana, çevre temel odak noktası oldu ve Volvo çeşitli konsept araçlarını – en iyi bilineni hibrid Çevresel Konsept Kamyonu’dur – ve etanol ve DME gibi alternatif yakıt türleriyle ve yakıt hücreleriyle çalışan araçları tanıttı. 2006’da, üzerinde bir dizel ve elektrik motoru bulunan hibrid kamyon büyük ölçüde ilgi gördü.

1999, Volvo Grubu için çalkantılı bir yıl oldu. Volvo Otomobil’in Ford Motor Co.’ye satılacağına dair beklenmedik bir açıklama yapıldı. Bu girişim, aynı yılın Mart ayında yapılan ve duygusal olarak son derece yoğun olağanüstü genel kurulda da kabul gördü. Bununla birlikte, üzerinden ancak bir ay geçtikten sonra AB Volvo, Fransız kamyon üreticisi Renault V.I.’yı ve bunun bir yan kuruluşu olan ABD’deki Mack Kamyon’u satın aldığını açıkladı. Volvo böylece Avrupa’nın en büyük ve dünyanın ikinci büyük ağır kamyon üreticisi haline geldi. Volvo ayrıca, 9–16 litrelik dizel motorlar konusunda dünyanın en büyük üreticisi konumundadır ve başka hiçbir kamyon üreticisi 133’den fazla ülkede varlık gösteren Volvo ile rekabet edebilecek durumda değildir.
Renault ve Mack şirketlerini satın almanın altında yatan amaç, var olan çevresel yönetmeliklere ve gittikçe daha da çetinleşen verimlilik isteklerine uygun, daha verimli kamyonlar üretmek için ölçek ekonomileri yaratmaktı.

Güvenle geleceğe doğru yol almak
Bunu izleyen yedi yılda, kamyon operasyonları Volvo Grubu içinebaşarıyla entegre edildi. Her üç marka da yan yana ayakta ve gelişmeye devam ediyorlar ve her birinin kendine özel hedef kitleleri var.
2006 Şubat’ında, Volvo Kamyon dünyanın en güçlü kamyon motorunu tanıttı 660 Bg gücündeki 16 litrelik bir motor. Aynı yıl, Japon Nissan Diesel şirketinin önemli oranda hisseleri satın alındı ve bu şirketle bir işbirliği başlatıldı ve Volvo’nun 80. yıl jübilesinden hemen önce, Volvo Nissan Diesel’in tümünü satın alma niyetinde olduğunu açıkladı.
2006, Volvo Kamyon için ayrıca bir rekorlar yılı oldu ve şirket, gelecekte yarının kamyonlarının çevresel gerekliliklerden de ciddi meydan okumalara hatırı sayılır bir güvenle göğüs germeye hazır. Volvo gelecek 80 yıla güvenle bakıyor!

Kalite, güvenlik ve çevre – 80 yıldır Volvo için temel yapı taşları oldu
Kalite her zaman tüm Volvo ürünleri,  operasyonları ve tutumunun vazgeçilmez bir özelliği olmuştur. Volvo Kamyon için “kalite” terimi, az bakım masrafı gerektiren ve verimliliği yüksek, beklenmedik biçimde yolda kalmayan araçları kullanan memnun müşteriler anlamına gelir. Kalite ayrıca liderlikle de bağlantılıdır; Volvo açıkça tanımlanmış uzun vadeli hedefleri olan, her zaman alçakgönüllülükle diğerlerinden bir şeyler öğrenmeye hazır olup, operasyonlarını sürekli iyileştiren bir şirket. Kamyon sürücüleri için çekici bir tasarım ile ergonomik, rahat ve emniyetli bir çalışma alanı da kalitenin diğer unsurları.

Volvo’nun kuruluşundan bu yana, kalite otomatik olarak emniyetin artırılmasını da sağlamıştır. Üretimlerinde kullanılan parçalar gittikçe daha da sağlamlaştırıldığı için, Volvo otomobiller ve kamyonlar o zamanın kötü koşullu yollarına ve çarpışmanın etkilerine karşı daha da dayanıklı hale gelmişlerdir.

1936’da Volvo’nun Başkanı Assar Gabrielsson İsveç’teki satıcılar için bir satış elkitabı hazırladı. Kitaptaki teknik bir bölümde, şirket kurucularından Gustaf Larson emniyetten bahsetmektedir: “Araçlar insanları taşımakta ve insanlar tarafında kullanılmaktadırlar. Bu nedenle, tüm mühendislik çalışmalarımızın altında yatan temel prensip her zaman güvenliktir ve böyle de olmalıdır.”

Kaza soruşturmaları
Volvo, daha 1960’larda, kamyon sürücü kabinlerinin çarpma testlerini, uzun bir süredir taşımacılık otoritelerinin standartlarından daha da yüksek olan kendi standartlarına göre uygulamaya başladı. 1969 yılı Volvo’nun kaza araştırma ekibinin – kamyonlar ve otobüsler için bir “kaza inceleme komisyonu” – kuruluş yılı oldu, bu ekip yıllar içinde Volvo marka araçları içeren 1500’den fazla kazanın yerinde incelemelerini yürüttü.
1977 yılında, güvenlik kabini, enerji emici enstrüman paneli, yanmaz kumaşlar ve alçak tamponlar gibi pek çok yenilikçi güvenlik çözümüne sahip olan Volvo F10 ve F12 modelleri piyasaya sürüldü. 1985’de, Z-kam frenlere ve kilitlenmeyen fren sistemine sahip FL modeli satışa çıktı.
Emniyet konusunda bir sonraki temel adım da 1993 yılında FH serilerinin piyasaya sürülmesiyle atıldı. Bu modelde bütünleşik hareket sınırlayıcılı, üç noktadan bağlantılı ve atalet makaralı emniyet kemeri gibi özellikler vardı. Emniyet açısından belki de en önemli unsur yeni 12 litrelik motor için geliştirilen VEB, yani Volvo Motor Freni (VMF) oldu.

Volvo FH ve FM Serileri, yaşam döngüleri boyunca güvenlikle ilgili özelliklerinin listesi gittikçe genişleyecek biçimde sürekli geliştirildiler. Volvo emniyetten asla ödün vermez ve aracın içindekileri ve yoldaki kişileri koruma konusunda daima sektörün önünde gider. Bu, hem kazaları önlemeyle ilgili aktif sistemler için, hem de bir kaza olması durumunda yaralanmaları en az indirmek amacıyla tasarlanmış sayıları gittikçe artan pasif sistemler için geçerlidir.

Dünya lideri
Volvo, 2006 yılında Entegre Emniyet Kamyonu’nun piyasaya sürülmesiyle bir kez daha gözlemlendiği gibi, HMI (İnsan-Makina Etkileşimi – yani araç ile sürücünün karşılıklı etkileşimleri) alanında uzun süre dünya lideri olmuştur. Bu konsept kamyonu, aracın dışındaki insanları, hayvanları ve hareketsiz objeleri izlemek amacıyla kamera, lazer tarayıcı ve radar gibi çeşitli sensorlarla donatılmıştır. Üzerinde sürücünün doğru rotada ve doğru hızda gitmesini, doğru şekilde şerit değiştirmesini ve engellerden kaçınmasını sağlayan çeşitli fonksiyonlar bulunur. Bu çözümlerin çoğu, muhtemelen zamanla bu seriden üretilecek diğer kamyonlara da entegre edilecektir.

Volvo Kamyon, alco-lock kilitlerin araçlara gönüllü olarak takılması ve bu alanda yoğun araştırmalar yürütülmesi konularında da öncüdür. Volvo Kamyon, Brezilya’da kaza sayılarının önemli ölçüde azalmasına yardımcı olmuş ve birden fazla ödül kazanmış trafik emniyeti programlarında uzun yıllar yetkililerle birlikte çalışmıştır.

Volvo Kamyon, Volvo Otomobil ile birlikte kar amaçlı olmayan ve çeşitli ulusal trafik emniyeti organizasyonlarının bağımsız olarak bir araya gelmesiyle oluşmuş bir kuruluş olan ETSC’de (Avrupa Trafik Emniyeti Konseyi) aktif bir rol üstlenmiştir. ETSC, trafik ve taşıma yönetmelikleri konusunda AB üzerinde bir etki oluşturmak ve trafik bilinci, emniyet kemerinin kullanımı ve polisin trafik ihlallerini gözetimi gibi trafik kazalarını ve verdiği zararları azaltmak gibi konulara odaklanmıştır.

1972’den bu yana çevre de ilgi odağı haline geldi
1960’larda, çevresel konular hızla gündeme gelmeye başladı. Endüstrinin çevre üzerindeki etkileri de gittikçe daha sık vurgulanmaya başlandı ve Volvo’nun üst yönetimi bu konuyu fark etmekte ve bu konudaki süregelen tartışmaların etkilerini anlamada hızlı davrandı.
Volvo’nun çevre ile ilgili temel değerleri 1972’ye uzanmaktadır. Bu, Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı’nın Stockholm’de yapıldığı yıldı. Bu konferansla birlikte şirketin yeni CEO’su Pehr G Gyllenhammar, Volvo’nun ilk çevre bildirgesini biçimlendirme fırsatını değerlendirdi. Buna göre, diğer konuların yanı sıra: “Volvo artık, ürünlerinin yalnızca fonksiyonel taşıma araçları olarak değil, aynı zamanda daha büyük bir amaca hizmet ederek çevreye uyumlu şekilde üretilmelerinden de sorumlu olduğuna inanmaktadır.”

Volvo’nun motorları emisyon açısından yıllar içinde gittikçe daha da temiz hale geldi ve Volvo genellikle bu konudaki yönetmeliklerin bir adım önünde oldu. Bugün, modern bir kamyonun emisyon miktarı yaklaşık on yıl öncesine göre çok daha düşüktür.

1989’da Volvo, şirketin tüm dünyadaki tesislerini incelemesi için bir çevre denetçisi atadı. Şirketin amacı, ekoloji konusundaki yönetmelikleri karşılamak ve daha da üstüne çıkmaktır.

1991’de Volvo, Motiv adlı kimyasal kullanımı ile ilgili benzersiz bir veritabanını sundu. Bu veritabanında tehlike derecelerine göre sıralanmış 4000 kimyasal bulunuyordu. Bunların büyük bir kısmı kara listeye alındı ve çevreye daha uyumlu alternatifleriyle değiştirildi. Günümüzde pek çok ülkede buna benzer bir sınıflandırma konusunda tartışmalar sürmektedir.
1995’de Volvo tüm dünyada çok ilgi çeken, çevreye uygun olarak optimize edilmiş ECT’yi (Çevresel Konsept Kamyonu) piyasaya sürdü. Kamyon, gücünü korunmasız alanlarda egzozsuz çalışma için bütünleşik yüksek hızlı bir jeneratöre bağlı gaz türbini ve nikel-kadmiyum (NiCd) pillerle çalışan bir elektrik motorundan oluşan hibrid sistemden almaktadır. Volvo’nun diğer bazı yüksek çevresel teknolojileri arasında oldukça aerodinamik tasarım ve geri dönüşüme uygun parçalar bulunmaktadır.

Iron mark –80 yıldır Volvo’nun sembolü
Volvo’nun 14 Nisan 1927’de piyasaya sürülen ilk binek otomobilinin üzerinde, kaputun en önünde bir logo bulunuyordu. Güzel bir mavi panel üzerine “VOLVO GOTHENBURG SWEDEN” metni altın çerçeveli beyaz harflerle yazılmıştı. “VOLVO” kelimesi de Egyptienne yazı tipindeydi.
Coğrafi bağlar kısa bir süre sonra ortadan kalktı, ancak altın çerçeve ve logonun kalanı, yani “VOLVO” kelimesi kaldı. Logo, 1950’lerde krallık sarayına atanmış İsveçli bir matbaacı olan Karl-Erik Forsberg tarafından yeniden tasarlandı. Forsberg de benzer bir yazı tipi olan Volta’yı kullandı.
En başından beri, ızgaranın üzerinde de bir sembol yer aldı içinde üst sağ köşeyi gösteren ok bulunan bir halka. Bu, Roma İmparatorluğu’nda Mars’ı simgelemek amacıyla kullanılmış, insanlığın en eski sembollerinden biridir. İsveç’te bu sembol çok eski zamanlardan bu yana demir işleme sürecini vurgulamak amacıyla kullanılmıştı ve Volvo kurulduğunda, İsveç demirinin diğer ülkelerin demirlerine göre çok daha üstün kalitede olduğu düşünülüyordu – sağlamlık ve güvenilirlikle ışıldıyordu. Şirketin kurucuları bunu vurgulamak istediler ve pazarlama malzemelerinde “İsveç demiri”nden üretilmiş “İsveç otomobilleri”nden söz ettiler. Böylece, kalite temel değeri en başından beri Volvo araçlarına yerleştirilmiş oldu.
Krom kaplama demir sembolünü ızgaraya tutturabilmek için, sağ üstten sol alta uzanan çapraz bir çubuk kullanıldı. Bu çubuk gereksinim duyulan pratik bir çözümdü aslında  ama dekoratif bir unsur olarak da Volvo’nun belki de en güçlü ve akılda kalan sembolü oldu. Dünyada herhangi bir yerde, yolda ne zaman bir Volvo kamyonuna rastlansa, çapraz çubuk çok uzaklardan görülebilir.

“VOLVO” markası geçtiğimiz 80 yıl boyunca tüm Volvo ürünlerini süsledi ve zaman zaman mavi panel fon da kullanıldı. 1930’ların başında, ürün gamındaki büyük kamyonları ifade etmesi için kısa bir süre kanatlı bir sembol kullanıldı. Belli dönemlerde, iron mark ve çapraz bar hiç kullanılmadı. Bununla birlikte, Volvo F10 ve F12’nin 1977’de satışa sunulmasından sonra, her üç sembol de Volvo kamyonlarını süslemeye başladı. Zaman içinde çeşitli semboller revize edildi ve yenilendi, ancak üçü her zaman bir arada kaldı.

Bugün iletişim sembolü, ortasında “VOLVO” sözcüğü bulunan iron mark’dır. Bu sembol, dünyanın en iyi bilinen ve kolayca tanınan ticari markalarından birisi haline gelmiştir.

AB Volvo’nun Volvo Car Corporation’ı Ford Motor Co.’ye satmasından bu yana, her iki şirket de aynı markayı kullanmaya devam etti. Marka, holding şirketlerinden birisi olan ve Volvo ve Ford’un sahibi olduğu Volvo Trademark Holding AB’de de kullanılmaya başlandı. İsmin kullanım şekline ve hangi bağlamda kullanımına izin verileceğine şirket yönetimi karar veriyor. Volvo Trademark Holding’in yönetimi AB Volvo’nun Başkanı ve CEO’su Leif Johansson ve Ford Motor Co.’den Allan Mulally’dan oluşuyor.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir